YOL VE ERKAN
ALEVİLİK KIZILBAŞLIK SİTESİ

SARI KIZ

Prof. Dr. Metin Karadağ

Sarıkız Efsanesi Varyantları ve Karşılaştırılması

Halk anlatılarının mistik yanı en güçlü olanlarından biri de efsanedir. Dinlik efsanelerdeki manevi etki çerçevesi daha ağırlıklı olmakla birlikte, diğer efsanelerde de -az ya da çok oranlarda- kutsal bir yön bulunmaktadır. Bu yönleriyle diğer halk edebiyatı ürünlerinden oldukça farklı bir yapıya sahip olduğunu gördüğümüz efsanenin, bireysel ve toplumsal işlevleri de değişik boyutlardadır. Çevreyi koruyan, ona kutsallık kazandıran; insanların inançlarına bağlı olarak sağaltıcı rolü olan efsane; yer adlarının, kimi doğa olaylarının kaynak ve açıklama unsuru da olmuştur. (Bkz. Bilge Seyidoğlu: Erzurum Efsaneleri. 1985: 330).

Çevre ve insanla özdeşleşen Anadolu efsanelerinin bu bağlamdaki en tipik örneklerinden biri de Edremit ilçesinin yakınlarında bulunan -türlü yıkımlara rağmen- hala eski görkeminden izler taşıyan, mitolojinin dekoru, efsane yatağı Kazdağı'ndaki Sarıkız efsanesidir. Değişik anlatmalarla eskiyi yeniye bağlayan; başlangıcı İstanbul'un fethine kadar inen bir süreçten gelenek, görenekleri günümüze taşıyan bu efsane, yıllara meydan okurcasına, halk arasında canlı bir biçimde yaşamaktadır. Sarıkız efsanesinin anlatılmasında ve efsaneyle ilgili törenlerin uygulanmasında bazı değişikliklere rastlanmakla birlikte, bir efsanenin insanları birleştirici rolü bakımından da çok dikkat çekici boyutları bulunmaktadır.

Yöre insanları, her ağustos ayının ortalarında, yıllardan beri şaşmayan bir titizlik ve bağlılıkla Kazdağı doruğunda medfun olduğuna inandıkları Sarıkız'ı ziyaret etmekte, onun adına dinsel törenler yapmakta, adak ziyafetleri sunmaktadır. Yöre köylülerinin gece yarısında başlayan Kazdağı tırmanışı, yediden yetmişe herkes için kutsal bir görev gibidir. Ziyaretin ihmali, yöre ya da insanlar için felaketler, hastalıklarla dolu bir yıl demektir. Sabahın ilk ışınlarıyla doruğun altlarına varan insanlar, yaktıkları ateşlerle -delikanlılar da silah atışlarıyla- gelişlerini Sarıkız'a duyurmak isterler. Çeşitli ibadetlerle doruktaki türbe ziyareti, akşama kadar sürdürülür. Türbe, taş-topraktan yapılmış basit duvarlarla çevrili bir avlunun ortasında iki-üç kişinin sığınabileceği üstü açık bir odacıktır. Çeşitli sorun ve beklentileri olan insanlar, türbenin çevresinde bulunan küçük taşları, birer dilek dileyerek yanlarında aşağı indirirler. Alınan taşların altında uğurböceği bulunması şarttır. Eğer dilek gerçekleşirse, ertesi yıl taş eski yerine bırakılacaktır. Ziyaret günü türbenin duvarları, yakılan hayır mumları ile doludur. Çocuğu olmayanlar beşik-bebek maketleri; hastalar da dertleriyle ilgili bir nesneyi duvarlara asarak gönüllerinin sevgilisi, yörenin kutsal kişisi Sarıkız'dan medet umar. Yörenin gençleri, doruğa vardıklarında da tüfeklerini ateşleyerek hep Sarıkız'ın yanında olduklarını, onu koruduklarını sembolize ederler.

Türbenin ziyaretinden sonra, ertesi gün Güre beldesinin yakınındaki Kavurmacı köyünde yöre halkının elbirliği ile hazırladığı keşkek, pilav ve şerbet, herkese ikram edilir.

Birkaç yıldan beri Güre belediyesinin başarılı düzenlemeleriyle Sarıkız törenlerine kültürel boyut da eklenmiş, yöreye gelen yazar-çizer ve sanatçılarla geniş kapsamlı kutlamalar gerçekleştirilmiştir.

Efsane Yöresi İnsanları ve Mekân

Çeşitli varyantlarını sunacağımız, Kazdağı'nı anlamlandıran, ona kutsal bir değer kazandıran Sarıkız efsanelerini yaratan, yaşatan yöre insanları "Çetni, Türkmen ve Yörük" sözcükleriyle adlandırılmaktadır. Bu insanların tümü için, Sarıkız ve Kazdağı kutsaldır. Başta Tahtakuşlar köyü özel Etnografya Müzesi'nin kurucu sahibi emekli öğretmen sayın Alibey Kudar olmak üzere, yöre insanlarından ve yazılı kaynaklardan aldığımız bilgilere dayanarak, onların temel özelliklerim şöyle sıralabiliyoruz:

Yörükler

Şimdilerde yerleşik düzene geçmiş olan Yörüklerin eskilerde göçebe oldukları bilinmektedir. Göçebelik yıllarında keçi kılından yapılmış çadırlarda yaşamış Yörüklerin göçerliği ile ilgili anlatma ilginçtir: Hz. Ali'nin ilahi gücünü sınama isteyenler, bir gün yemekte ona köpek ikram etmek isterler. Hz. Ali durumu sezinleyince; "Ayaklan ya köpek" der ve köpek canlanarak, kaçar. Hz. Ali de; "Ayağınızdan çarık eksik olmasın, dağlardan kurtulamayasınız" der ve o insanlar o gün bugün hayatlarını göçebe olarak sürdürürler.

Göçebelik yıllarında "dölük" (kısrak) yetiştirmiş olan Yörükler, daha sonra koyunculuk ve odunculukla geçinmişlerdir. Zamanın Bursa Valisi Ahmet Vefik Paşa tarafından zorunlu iskâna tabi tutulan Yörükler, şimdilerde çağın gerektirdiği işlerle uğraşmaktadır. Yöredeki başlıca Yörük köyleri; Beyoba, Uçurumoba, Ortaoba, İncirlioba, Yaşyer ve şimdi pek kimsenin oturmadığı Kavurmacılar'dır.

Çetniler

Hacı Bektaş tekkesine bağlılıklarıyla bilinirler. Diğer boylarla ilişkilerinin eskiden beri, çeşitli sebeplerle iyi olmadığı söylenir.

Türkmenler

Bunlar da Ahmet Vefik Paşa'nın valiliği sırasında göçerlikten yerleşik düzene geçmişlerdir. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u kuşatmasında kereste, ağaç işçiliği için yöreye getirildikleri anlatılmaktadır. Orman işçiliği yanı sıra zeytincilik ve inşaatçılık da diğer geçim kaynaklarıdır. Bazıları, deniz kıyısındaki arazilerini satarak oldukça zenginleşmişlerdir.

Bu Alevi Türkmenler, Erdebil Tekke'sinin Yanyatır Buyruğuna bağlıdırlar. 10 Muharrem'de yaptıkları aşure ve ikramı, mezar ziyaretleri, Hıdırellez gibi uygulama ve törenleri çok eski geleneklerin izlerini taşır. Evlenmeler sadece kendi toplulukları içinde gerçekleştiği için değişimden oldukça uzak kalmışlardır. Başlıca Türkmen köyleri; Yassıçalı, Doyran, Kavlaklar, Tahtakuşlar, Mehmetalan, Çamcı ve Hacıaslanlar'dır. İlk yerleşen Türkmen boylarının Sarıkız efsanesiyle karşılaşmaları sonucu veya dağın altındaki zengin madenlerinden kaynaklanan "kazmak" eyleminden Kazdağı adının geldiği ifade edilmektedir (Krş. Piyale ve Servisimin Cömert: "Edremit Körfezinde Değişik Köklerden Gelen Köylüler ve Sarıkız Efsanesi" Folklora Doğru Mart-Nisan 1973).

Bu topluluklar arasında halen canlı bir biçimde yaşatılmakta olan Sarıkız efsanesini, ulaşabildiğimiz sözlü ve yazılı kaynaklara dayanarak aktaracağız.

Efsanenin mekânı olan Kazdağı, Edremit Körfezini çevreleyen, bir uzantısıyla Eybek Dağı'na, diğeriyle Behramkale (Assos)'ye uzanan ve Edremit Ovasını kuzeydeki soğuk hava akımlarından koruyan doğal bir yapıya sahiptir. Eski Yunan mitolojisinde Kazdağı'nın adı olan "İda"lı anlamında olan "İdaia" sözcüğü, İda Dağı ile ilişkisi olan efsanelik iki kadının adıdır. "İdaios" ise yine dağımızla ilgili erkek kahramanlara verilen addır. Ayrıca İda Dağı Troya savaşlarında Helen ile Paris'in aşklarına ve Paris'in üç güzel arasında geçen çekişmeli -dünyanın ilk güzellik yarışmasına hakemlik ettiği- olaya dekor olmuştur. (Bkz. Azra Erhat: Mitoloji Sözlüğü. s. 164).

Efsanenin Varyantları

Varyant I

Kendi ifadesiyle ilk kez 1960 yılında yazıya geçirilen Tahtakuşlar Köyü Etnografya Müzesi kurucusu ve sahibi Alibey Kudar'ın Sarıkız anlatması genel çizgileriyle şöyle (Alibey Kudar: Balıkesir Karesi Tv, Belgesel Programı):

Körfez yöresinde yaşayan bir çoban, eşi ölünce kızıyla birlikte Güre köyüne gelir. Baba, koyun; kızı da kaz çobanlığı yaparak hayatlarını sürdürür. Baba, yaşlanınca Hacca gitmek ister, yola çıkmadan önce kızına, kendisinin dönüşünden sonra evlenebileceğini söyler. Ancak, babanın gidişinden sonra köyün gençleri, güzel kızın peşine düşer. Kız, babasının vasiyetini tutarak yıllarca kimsenin yüzüne bakmaz. Delikanlılar, çeşitli dedikodu ve iftiralarla kızı zor duruma sokmak ister. Kızın babası döndüğünde, halk tarafından, "kızı iffetini yitirdi" diye dışlanır, hakaretlere maruz kalır. Tek çare olarak, adama kızını öldürmesini tavsiye ederler. Bu iftiralara kanan baba, kızını öldürmeye karar verir, kızını yanma alarak dağa doğru yola çıkarlar. Durumu sezinleyen kızın yüzü sapsarıdır. Onları gören çocuklar, "Sarı kız, sarı kız..." diye alay ederler. Kızın adı kalır, Sarıkız. Sarıkız, çocukları susturamayınca: "Suyunuz soğuk, köyünüz koğuk olsun..." diye beddua eder. Baba, kızını şimdiki türbenin bulunduğu tepeye çıkarır; "İki rekât namaz kılayım da sonra kızımı öldüreyim" diye düşünür ve kızdan abdest suyu ister. Kızın verdiği su, tuzludur. Kız özür dileyerek babası acele ettiğinden suyu denizden aldığını söyler. Kızın verdiği son su tatlı olunca, baba kızın durumundan şüphelenir; Onun ermiş olduğunu anlar ve davranışından pişmanlık duyar. Kızı öldürmenin büyük günah olacağını düşünen baba, karşı tepelere doğru kaçar. O anda dağın üstünü kapkara bir bulut kaplar. Baba-kız bulutun içinde kaybolur. Neden sonra olay yerine gelen çobanlar, kızın bir tepede, babanın da 10 km uzakta başka bir tepede öldüklerini görürler. Onları gömer ve mezarlarını türbe haline getirirler. Yıllar sonra kitleler halinde yöreye gelen Türkmenler, dağda başı boş gezen kazları görüp, bu olayı da işitince; "Biz anayurdumuzda -Ortaasya'da- kazı kutsal sayardık. Neden bu dağı da kutsal saymayalım?" demişler ve o zamandan beri dağın adı Kazdağ olarak adlandırılmış. Babanın medfun olduğu tepeye de Babadağ adı verilmiş.

Başlangıcı yüzyıllar öncesine giden bu olayın anılması için yöre halkı her yıl ağustos ayının üçüncü haftasında çeşitli törenler yapmaktadır. Dağın bir başka bölümünde bulunan Düden Yaylası'ndaki Şah Taşları'nın da mucizevi özellikleri bulunmaktadır. Cumartesi günü Kazavlusu'na çadır kuran halk, o gün Sarıkızı; pazar günü Babadağ'ı, pazartesi de Şah Taşları'nı ziyaret eder. Anılan yörede bulunan Zemzem Pınarı, kötü kalplilere suyunu vermez, saklar. Kız Pınarı ise, evlenmek isteyen kızların umut kaynağıdır.

Varyant II

Sarıkız'ın babası Babakale'de denizcilere kötü havalarda ateş yakarak yol gösteren bir adamdır. Daha sonraları ise kızıyla birlikte Güre'ye gelirler. Kız son derece güzel ve alımlıdır. Bu yüzden köyün bütün delikanlıları, ona âşık olur. Ancak, bu kız beslemekte olduğu kazlardan başka hiçbir şeyle ilgilenmez. Sarıkız bir gün kazlarını otlatırken bir çobanla karşılaşır. Çoban, kızı görür görmez gönlüne aşk ateşi düşer. Sarıkız da bu aşka ilgisiz kalmaz. Bu aşkın köyde duyulmasıyla hemen kız hakkında asılsız dedikodular, iftiralar yaratılır. Bu söylentileri duyan baba namus ve haysiyetinin zedelendiğini düşünerek, çareyi kızını dağlara terk etmekte bulur. Kızının gömleğini hayvan kanına bulayarak köye dönen baba onu öldürdüğünü yayar. Aradan epey zaman geçince baba, kızının hasretiyle yanıp tutuşmaya başlamış ve acısını unutmak için Hacca gitmeye karar vermiş. Kabe'de tavaf ederken bir ara arkasına bakan baba Sarıkızı görür ve şaşırır kalır. Köyüne dönüp durumu herkese anlattıktan sonra, kızını aramak üzere dağa çıkar. Günlerce süren aramalardan sonra ana-baba kızlarını çimenler arasında bıraktıkları gibi gencecik ve eski güzelliğinde bulurlar. Bunlar birbirlerine sarılıp ağlaşırken aşağılardan ezan sesi gelir. Sarıkız babasına abdest suyu almak için elini Edremit Körfezi'nin gümüş sularına uzatır. Ama aldığı su tuzludur. Sarıkız telaşlanıp bu kez Güre'nin soğuk, bal suyundan alır. Babası bu mucizevi sudan abdest alıp namazını tamamladıktan sonra bakar ki, sevgili, aziz kızı orada ruhunu teslim etmiştir. Günlerce orada ağlayıp sızlayan ana-baba, Sarıkız'ın öldüğü yerde türbesini yaparlar. Sarıkız ve yedi kazının mezarı Kazdağı tepesinde, babanın mezarı da Babadağı'nda, kutsal karataşın yanındadır. Hakkında birçok destan olan bu efsane ile ilgili olarak söylenen en ünlü ağıt şudur:

Hey kurbanın olam Zülfikar Ali

Sen yarattın yeri, göğü, ezeli.

Dünya görmemiş böyle güzeli

Hey kurbanın olam Zülfikar Ali.

 

Fatma nurundan Kabeye düşen

Mevla nefesinden süzülüp geçen

Sarıkız elinden doldurup içen

Hey kurbanın olam Zülfikar Ali.

 

Eşiğin yanında yan yatan sultan

Sarıkız divanında kurulan aslan                          sarikiz kaz avlusu

Sırrı esrarı bilendir Selman

Hey kurbanın olam Zülfikar Ali.

 

Malım, canını helal aldın mı?

Irzımı, kanımı helal aldın mı?

Sarı sultanımı helal aldın mı?

Hey kurbanın olam Zülfikar Ali

(Celal Eroğlu: Sanatçı-yazar, 42 yaşında, Edremit)

Varyant III

Alevi Tahtacı Türkmenleri arasında Sarıkız efsanesinin bir başka anlatması vardır. Eski Yunan mitolojisinden izler taşıyan bu varyantta, İslami boyut daha ağırlık kazanmıştır:

Bir gün Fatma anamız Hz. Ali savaştayken, çok kederli imiş. Onun bu halim sezen Hz. Ali, odasına götürmüş ve niçin geldiğini sormuş. O da; "İki oğlumuz var, biricik de kızımız olsa..." demiş. Fatma anamız, o an kendini kucağında dünya güzeli bir kız çocuğu ile Kabe'nin içinde bulmuş. Bu yeni yavrusuyla Hz. Muhammed'e varmış; "Gör bak Ali ne verdi..." demiş. O da; "iyi evladım, ama benim iki gözüm Hasan ile Hüseyin'im var. Bunu Ali'ye götür, Hakka emanet etsin. Torunlarımı kıskandırmasın..." demiş. O da; "Bu benim kusurum, ben istedim ne eyleyeyim, geri almaz." "Öyleyse götür Kabe'ye bırak. Mevla kendi bilir, kendisi etmiş." Fatma ana, bebeği bırakmaya giderken yol kenarında yatan Selman-ı Pak'e rast gelmiş; Selman-ı Pak "Ali emanetini almaya geldim" demiş ve nur topu gibi kızı alıp Kaf Dağı'nda elmas ve yakuttan bir köşke bırakmış. Zamanla kız büyürken, Selman-ı Pak de ara sıra gider, onu yoklarmış. Bir gün Selman kızın büyüyüp güzelleştiğini görüp ona âşık olmuş ama pir halinden, yaşlılığından da ızdırap çekermiş. Halini Hz. Ali'ye açıp ondan şefaat dilemiş. Kendi sırrına Selman'ı ortak  eden Ali, Selman'ı bir delikanlı haline getirmiş, Kazdağı tepesinde ona bir dünya sarayı düzmüş. Sarıkız bu dünya sarayında 21 gün yaşamış. Ancak bu hayat kendisine ağır gelmeye başlamış. Bir gün Selman'a; "Anacığımı göreceğim geldi, bana onları göster." demiş. O da Fatma anaya yalvarmış, gelip kızını görmesi için. Fatma anamız kızını görmeye gelmiş ki, ne gelsin; kızcağızı ruh teslim etmiş. Selman, o an kocamış, eski haline dönmüş. Acı ve ızdıraplarla ağlayarak yedi defa sağ, yedi defa sol yanına sürünmüş, 21. gün Selman da yine sırr-ı Mevla'ya kavuşmuş. Fatma anamızın, Sarıkız'a görmeye geldiği günlerde Türkmenler, Kazdağı'na çıkarak gerekli ibadet ve hayırlarda bulunurlar. (Celal Eroğlu: Sanatçı-yazar, 42 yaşında, Edremit.)

Varyant IV

Bir zamanlar Zeytinli köyünde dünyalar güzeli bir Türkmen kızı yaşarmış. Kendisinin peşindeki gençlerle hiç ilgilenmez, "Benim işim Hak işi, yolum Hak yolu". Köyün delikanlılarının iftiraları sonucu kızın babası; "Onun cezasını vermek bana düşer" diyerek, almış Sarıkız'ı kazlarıyla, çıkmış dağa. Günlerden soğuğun en alası. Gece uykuya dalınca, babası kızını orada bırakıp köye dönmüş. Aradan 20-30 yıl geçmiş. Günlerden bir gün çobanlar dağ başında dünya güzeli san saçlı bir kızın kaz güttüğünü söylerler. Kızının hasretinden ciğeri yanmış baba, yollara düşmüş ve yıllar önce terk ettiği kızını bıraktığı gibi bulmuş. Babasının tüm ısrarlarına rağmen Sarıkız köye dönmeyi reddetmiş. Babası namaz kılmak istediği zaman, Sarıkız ellerinde duman duman tüten Güre kaplıcalarının suyunu babasına sunmuş. Babası şaşırmış. Sarıkız; "Babacığım, yazın sıcaklarında serin deniz suyu ile abdest alırdın, değil mi?" diyerek bu kez de denizden aldığı suyu elleri ile babasına uzatır. "Su tuzlu geldiyse sana bu dağların pınarlarından billur sular getireyim" diyen Sarıkız, babasını iyice hayretler içinde bırakır. Kızının ermişliğine artık iyice inanan baba, vedalaşıp ayrılırken, ilk tepede ruh teslim eder. Oraya "Babadağ" demişler. Babasını izlemek için bir tepeye çıkan Sarıkız da orada yaratıcısına kavuşmuş. O tepeye de "Sarıkız" adını vermişler. (Ülker Erke: Sanatçı-ressam, Edremit, İstanbul'da oturmakta).

Varyant V

Efsanenin ve Kazdağı adının kökenini araştıran bir çalışmada ise, kaynak, Sarı Saltuk'a bağlanmaktadır. Anadolu ve Rumeli topraklarının İslamlaşması mücadelelerini ömür boyu sürdürmüş olan Sarı Saltuk Baba, Dobruca dolaylarında vefatının yaklaştığını sezinleyince, kendisi için yedi tabut yaptırarak, erenlerinin çeşitli yönlere yayılmalarını vasiyet eder. Sarı Saltuk o civarlardaki Babadağ'a medfundur. Kazdağı yakınındaki Babadağ adının da buradan kaynaklandığına inanılmaktadır. Vasiyeti alan Türkmenlerden bir grup da, Mysia denilen ve Danişmend Gazi soyundan gelen Karesi Bey'in kurmuş olduğu beyliğe gelirler ve Bey tarafından Kazdağı dolaylarına yerleştirilirler.

Hz. İsa'nın havarilerinden Aziz Paulas'ın iki kez gelip vaaz verdiği Kazdağı, hem kutsal sayılmış hem de Hıristiyan keşişlerinin sığınağı olmuştur.

Türkmenler, Kazdağı yöresine yerleşince, Sarı Saltuk öğretisini, uygulamalarını olduğu gibi anılan yöreye yaydılar, oralarda yaşattılar.

İşte Kazdağı'ndaki Saltuk Baba makamı da böyle oluşmuş ve Yunan işgaline kadar, Anadolu'nun her yöresinden Alevi topluluklar için burası kutsal bir makam olarak düzenli ziyaret edilmiştir.

Daha sonra bu durum, o yörelerde yaşamış Rumlardan duyulan eski mitolojik anlatmalarla karşılaştırılarak Sarı Saltuk adının da etkisiyle Sarıkız efsaneleri ortaya çıkarılmıştır.

Dağın isimlendirilmesini açıklayan Sarı Saltuk kaynaklı bir başka efsane de yine Alevi-Bektaşi kökenlidir. Savaş sırasında kartal donuna giren Bizans tekfuru, turna donundaki Bacıyan-ı Rum'u şehit etmeye başlayınca, Sarı Saltuk da kaz donuna girerek kartalı kaçırır. Sonra yoldaşlarından 40 gaziyi de kaz donuna sokan Sarı Saltuk, bu sürü Edremit dolaylarından geçerken işaretini keser. Dağa konan sürü, insan donuna girer. Sarı Saltuk Baba Sultan'ın emaneti olan bir tutam sakalı, dağa gömülür ve o yer artık kutsal makam haline gelir. Kaz donunda dağa konan 40 ga­ziden ötürü o yer, Kazdağı adıyla anılır ve sürekli ziyaret edilir. (Aydın Ayhan: "Kazdağı Türkmenlerinin Pirisi; Saltuk Baba" 9 Eylül Gazetesi 4 Tem­muz 1991, Edremit).

Bir başka yazılı kaynakta, olayların örgüsü, Varyant I'deki gibidir (Krş.Levent Cinemre: "Sarıkız Efsanesi" Turkuaz Dergisi 2 (1993): 87). Farklılıklar, baba-kızın Ayvacıklı olmaları ve babanın Cılbak Baba diye adlandırılmasıdır. Ayrıca, baba-kız dağa giderlerken, çocukların attıkları cılk yumurta lekeleri, efsane kahramanının adının Sarıkız olmasına sebep olmuştur.

Varyantların Karşılaştırılması

Yer: Tüm varyantlardaki efsane merkezi, Kazdağı'dır. Efsanenin giriş, gelişme ve sonuç bölümleriyle ilgili olaylar, Kazdağı ile eteklerindeki bazı köylerde geçmekte, bunlar arasında Güre beldesi ağırlık kazanmaktadır. Ancak, V. varyantta girişe ilişkin olaylar, Rumeli'de başlatılmakta, Kazdağı'nda sonuçlanmaktadır.

Kişiler: Efsanenin asal kişileri olan baba-kız ikilisi, III, ve V. varyant dışında, diğer anlatmalarda yer almaktadır. V. varyantta asıl tip, Sarı Saltuk Baba'dır. Bu varyantta baba-kız ikilisi yer almamaktadır. Yalnız II. varyantta kızın annesi, önemli bir işlevi olmadan yardımcı bir tip olarak gözükmektedir. III. varyantta efsanenin doğuşu, Hz. Fatma ile Hz. Ali'ye kadar indirilmekte, Selman-ı Pak ile sürdürülmektedir. Bu anlatmada, ortaya çıkışı dinsel bir yorumla açıklanan Sarıkız, diğer varyantlardan daha değişik bir yapıyla sunulmaktadır. Bu varyanttaki Sarıkız'ın ortaya çıkışı ve ölümü de daha farklı mistik bir yorumla anlatılmaktadır. IV. varyantta ise, Sarıkız hiç anılmamaktadır. I. varyantta babanın çoban olduğu belirtilirken, II. varyantta babanın önceleri denizcilere ateş yakarak yol gösteren biri olduğu vurgulanır. Kazdağı'na geliş sebe­bi ise, açıklanamaz. IV. varyantta babanın mesleği ile ilgili bir bilgisi yoktur.

Olay örgüsü: Az kişi tarafından bilinen, anlatılan III. ve IV. varyantlardaki olay örgüleri, diğerlerinden tümüyle farklıdır. İlkinden Hz. Ali ve Hz. Fatma ile ilgili olaylar; diğerinde ise, Sarı Saltuk ve erenlerinin eylemleri ön plandadır. III. varyantta doğuşu olağanüstü motiflerle anlatılan bir Sarıkız söz konusu iken, V. varyantta sadece Sarı Saltuk'u görmekteyiz.

Geriye kalan L, II. ve IV. varyantlardaki, olay örgüsü şöyledir:

I. Varyant

II. Varyant

III. Varyant

l.Başlangıç Durumu

 

I/1. Baba, Hacca gider.

1/2. Sarıkız'a yönelen iftira ve dedikodular

1/3. Baba, kızını öldürmek ister.

 

II. Gelişme

 

II/1. Abdest suyu ile ortaya çıkan Sarıkız'ın ermişliği...

11/2. Babanın pişmanlığı.

Kara bulutlar içinde baba-kızın kaybolmaları

 

III. Sonuç

 

III/1. Baba-kız iki ayrı tepede can verirler.

III/2. Kızla babasının öldüğü tepeler Kazdağ ve Babadağ diye adlanır.

 

l.Başlangıç Durumu

 

I/l. Hac motifi, gelişme

bölümündedir.

1/2. Sarıkız'la çoban

birbirlerine aşık olurlar.

iftira motifi.

1/3. Baba, kızını dağda

terk etmek ister.

 

II. Gelişme

 

II/l. Kızın ermişliği, Hacda ortaya çıkar.

II/2. Baba namazını kılarken

ölür.

 

III. Sonuç

 

III/l. Baba, kızının türbesini yapar. Kendi de diğer tepede can verir. Kızın yedi kazının da mezara gömüldüğü anlatırır.

III/2. Aynı isimlendirilme. Varyantın sonunda bir ağıt  bulunmaktadır.

l.Başlangıç Durumu

 

I/1. Hac motifi yok.

I/2. İftira-dedikodu motifi.

I/3. Baba, kızını dağda terk eder.

 

II. Gelişme

 

II/l. Abdest suyu ve ermişlik kültü

II/2. Baba-kız, vedalaşıp

ayrılırlar.

 

III. Sonuç

 

III/l.Baba-kız, iki ayrı tepede can verirler.

III/2. Aynı isimlendirme.

Dinsel ve mitolojik motiflerle süslü Sarıkız efsanesini konu edinen çalışmamızı, efsanenin toplumsal değer ve saygınlığının bir kanıtı olan Akçay'daki Sarıkız anıtının yazıtında bulunan Kamil Ünlü'ye ait şiirle bitirmek istiyorum:

SARIKIZ

Küçücüktün küçücüktün Kazdağında yaşarken

Çalışkandın, dürüsttün, günahsızdın Sarıkız.

Koyunların ardından dağdan dağı aşarken

Olacaksın yörene iyi örnek Sarıkız.

 

Koyun güttün yıllarca uğraştın sabanla

Haşır neşir olurdun arkadaşın yabanla

Annen ölünce kaldın baş başına babanla

Ömründe hiç görmedin düğün demek Sarıkız.

 

Sonraları büyüdün güzel bir genç kız oldun

Baban Hacca gidince sen sararıp soldun

Gençlere yüz vermedin başın saçını yoldun

Cılk yumurtadan sonra adın artık Sarıkız.

 

Binbir yalan dolanla babanı kandırdılar

Kara leke sürmeye elleri bandırırlar

Seni dağa attırıp vahşice yandırdılar

Çektiğin çilelerle ermiş oldun Sarıkız.

 

Dağlarda tek başına garipçe kalakaldın

Yaşamak için elbet çevrende önlem aldın

Kaz sürüsü edinip onları dağa saldın

Dilden dile ulaştın ermişlikte SARIKIZ...

 

Yazarın bu makalesi Folklor/Edebiyat 1 (1995) 2: 66-74'de aynı başlıkla yayınlan

 

 

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol